Probiyotikli Besinleri Ne Zaman Tüketmeliyiz?

İyi bakteriler olarak bilinen ve en çok bağırsaklarda bulunan probiyotikler güçlü bir bağışıklığın olmazsa olmazıdır… Prof. Dr. Osman Erk, probiyotiklerin bağırsaklarda azalma nedenlerinden hangi sıklıkla tüketilmesi gerektiğine kadar pek çok noktaya değindi. Probiyotikler ağız yoluyla vücuda alınan; mide asidinden ve safradan etkilenmeyen, kalın bağırsağa canlı olarak ulaşan ve oksijensiz ortamda yaşayan iyi bakterilerdir. Zararlı bakterilerin çoğalmasını frenleyip, bağırsak ve genel vücut sağlığı için önemli faydaları bulunur. Günümüzde antibiyotik kullanımı, stres, uykusuzluk, düzensiz beslenme gibi nedenlerle vücudumuzdaki iyi bakteri sayısının giderek azaldığına dikkat çeken İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, probiyotiklerle ilgili bilinmesi gerekenleri şöyle açıkladı.

Eksikliği nelere yol açar?

Kötü bakterilerin, iyi bakterilerden fazla olması vücut dengesini değiştirir. Zararlı bakterilerin sayılarının ve virülansının (hastalık yapma gücü) artması vücudun pek çok hastalığa açık olması anlamına gelir. 1912 yılında Rus bilim insanı Metchnikoff; peynir, yoğurt, kefir gibi süt ürünlerinde bulunan laktik asit yapıcı dost mikroorganizmaların bağırsakta bulunan diğer zararlı mikroorganizmaların olumsuz etkilerini ortadan kaldırdığını bilimsel olarak kanıtlamış ve bu buluş kendisine Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırmıştı. Böylelikle Bulgaristan ve Kafkasya’da yaşayan insanların uzun ve sağlıklı yaşam sırları da açıklanmış oldu.

Takviye alınmalı mı?

Turşu, yoğurt, süzme peynir, boza, kefir, tarhana, şarap ve bira mayası probiyotik içeren doğal gıdalardır. Probiyotik yönünden en zengin gıdalar ise ev yoğurdu ve kefirdir. Pastörizasyon işlemi gıdalardaki (süt, meyve suyu, yoğurt) probiyotik bakterileri büyük ölçüde ortadan kaldırır, bu tür gıdaların probiyotik etkisi sınırlıdır. Probiyotik destekleri ise doktor önerisiyle kullanılabilir. Desteğin hangi bakteri veya bakteri karışımı olduğunu bilmek lazım.  Yani şikayete yönelik doğru tipte bakterileri seçmek çok önemlidir. Probiyotiğin hedeflenen yararlı etkiyi gösterebilmesi için bağırsak florasına ulaşabilmesi ve oradaki zararlı flora ile yarışabilecek düzeyde canlı mikroorganizma sayısına sahip olması gerekir.

Prebiyotik gıdaları da unutmayın

Prebiyotikler, iyi bakterilerin bağırsakta kalma sürelerini veya aktivitelerini artıran gıda bileşenlerine verilen genel isimdir. Bunlar lif, oligosakkarid ve polisakkarid gibi gıda bileşikleridir ve probiyotikler için besin işlevi görürler. Soğan, sarımsak, pırasa, enginar, bezelye, muz, tam tahıl ürünleri (buğday, yulaf, çavdar, arpa), kuşkonmaz, domates, soya gibi yiyecekler prebiyotik yönünden zengin gıdalardır. Yer elması, hindiba kökü ve enginar çok kaliteli bir prebiyotik olan inülinden zengin gıdalardır. İnülin ayrıca kuşkonmaz, soğan, kuru üzüm ve muzda da vardır. İnülin şeker hastalarında kan şekeri ve insülin düzeyini artırmaz, iyi bir lif kaynağıdır, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin emilimini artırır. Probiyotik olan kefire inülin gibi prebiyotikler eklemek etkisini güçlendirir.

Ne kadar tüketilmeli?

Probiyotik içerikli gıdaları tüketmek için ihtiyaç duymayı beklememek gerekir. Çünkü bu gıdalar düzenli tüketildikleri takdirde vücut sağlığına faydalı olur. Tercihen gün içerisinde tüketilebilecekleri gibi, gece ara öğüne veya akşam yemeğine de dahil edilebilirler. Probiyotikler bağırsak mukozasında, dış ortamdan gelen veya sindirim faaliyetleri esnasında ortaya çıkan toksik maddelerin ve iyi sindirilmemiş gıda maddelerinin kana geçmesini engelleyen koruyucu bir tabaka oluşturur. Probiyotiklerin oluşturduğu bu koruyucu tabakanın ortadan kalkması ve zararlı mikroorganizmaların bağırsakta çoğalmasıyla bağırsak geçirgenliği artar. Bu yüzden toksik maddeler, yeterli şekilde sindirilememiş gıda maddeleri kan dolaşımına geçer. Bu geçiş bağırsak mukozasında ve vücutta bulunan bağışıklık sistemi hücrelerini uyararak çeşitli reaksiyonlara yol açar. Yabancı proteinlere karşı vücudun geliştirdiği bağışıklık yanıtı kendi yapıtaşlarına yönelir ve sonuçta “alerjik hastalıklar” ve “otoimmün” denilen hastalıklara zemin hazırlanmış olur.  Dolayısıyla bağırsaklardaki iyi bakterilerin fazla olması bağırsak duvarını ve bağışıklığımızı güçlendirerek alerjik ve otoimmün hastalıkları önler, diyabet, romatizma, kanser riskini azaltır, kalp hastalıklarına karşı koruyucu görev üstlenir, karaciğeri korur ve kilo kontrolü sağlar.